Bu ikinci cildin gecikmesinde bazı hikmetler vardır. İşin faydalarına dair Tanrı hikmetleri, kula tamamiyle malûm olsa kul, o işi yapamaz, âciz kalır. Tanrının sonsuz hikmetleri idrakini yıkar, harabeder. Kul o işe koyulmaz. Ulu Tanrı, o sonsuz hikmetlerden pek az bir miktarını, kula yular yapar, onu o işe çeker. O işin faydasından hiç haber vermese kul hiç harekete gelmez. Çünkü hareket, insanların faydası içindir ve biz o yüzden işe koyuluruz.
Aşkı meydandadır da maşuku gizli. Zahiri sevgili de, cihanda o gizli maşukun bir imtihanından ibaret. Bunu bırak, surette olan aşklar mutlaka surete ve güzel kadına değildir. İster bu cihanın aşkı olsun ister o cihanın aşkı. Hakikî maşukta suret yoktur. Hakikaten surete âşıksan sevgili ölünce onu niye terk ediyorsun?
Hıristiyanların cehaletine bak ki asılan bir Tanrıdan medet ummaktadır. Çünkü onlarca İsa'yı Yahudiler asmıştır. Peki, iş böyleyse ona kim imdat etsin? O padişahın yüreği, onların yüzünden kan olunca "Sen, onların içinde oldukça Tanrı onlara azap göndermez" hükmü nasıl olur da sürüp gider? Hain kalpazandan, halis altınla kuyumcu daha fazla korkar. Yusuflar çirkin kişilerin hasedinden korkup gizlenirler. Güzeller düşman korkusundan ateş içinde yaşarlar.
İki kişi birbiriyle uzlaştı, birbirine sataştı mı, hiç şüphe yok, aralarında bir kadr-i müşterek vardır. Kuş ancak kendi cinsinden olan kuşlarla uçar. Kendi cinsinden olmayanla sohbet âdeta mezara girmedir" diye cevap verdi. Bir hakîm dedi ki: "Yazıda bir kargayla bir leyleğin beraberce koşup uçmakta olduğunu gördüm. Hayret ettim, bakalım aralarındaki kadr-i müştereke ait emare bulabilir miyim, diye hallerini araştırmaya koyuldum."
O iyilikçi Müslüman'ın şefkatine güvenerek hırsızı bıraktı yola düzüldü. Varıp "Aziz dost ne var? Böyle kimin elinden feryat ediyorsun?" dedi. Adam "İşte, hırsızın ayak izine bak. Hırsız çalacağını çalıp bu tarafa gitmiş. İşte o kaltabanın ayak izi. Yürü, bu izi izle, ardından koş!" dedi. Adam "Be ahmak, sen ne söylüyorsun? Ben onu tutmuşum. Sen bağırınca koyuverdim. Sen bir eşekmişsin meğerse. Bense seni adam sandım."
Mucize görür, aydınlanır. Sonradan der ki: O bir hayaldi. Hakikat olsaydı o gördüğüm şaşılacak şey gece gündüz gözümün önünde dururdu. Halbuki o temiz gözlerde mukimdir, hayvan gözüne karin olmaz. O şaşılacak şey, o mucize, bu duygudan utanır çekinir. Tavus kuşu, hiç dar bir kuyuya girer mi? Sakın bana, çok söylüyor deme. Ben, yüzde birini söylüyorum, söylediğim de pek cüzi, muhtasar!